ÖZDENETİMDE YENİ BİR GİRİŞİM: BASIN KONSEYİ

I. Basın Konseyi, Kuruluşu ve Faaliyetleri

1967 Yılında Basın şeref Divanının fiilen sona ermesinden sonra, basının özdenetimi için bir örgütün kurulması konusu birçok kez tartışıldı. Bunun için çeşitli seminerler ve toplantılar yapıldı.* Bu toplantılarda basının özdenetimi ve bu alandaki boşluğun doldurulması konusunda çeşitli fikirler ileri sürüldü. Örneğin bu toplantılardan biri olan ve 1975 Yılında Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de bulunan çeşitli basın kuruluşları ve gazetecinin katılımıyla gerçekleştirilen ikinci Türk Basın Kurultayı’na “Basının Görev ve Sorumlulukları Komisyonu’nca sunulan bir raporda Basının özdenetimi ile ilgili olarak şu görüşlere yer verilmiştir:

“Komisyon üyeleri basının kamuoyunun oluşturulmasındaki gücünü dikkate alarak, bu gücü oranında da sorumluluğunun bulunması gerektiği sonucuna varmıştır. Sorumsuz yayınların, tüm basın özgürlüğünü ve basına olan saygınlığı yok edebileceğinden endişe edilerek, basının otokontrol mekanizmasının işler hale gelmesini, bunun için de,

a) Eski tecrübelerden de yararlanarak daha etkin ve güçlü hatta yasal bir kuruluşun oluşturulmasını,

b) Meslekî kuruluşların dağınıklıklarının sakıncaları dikkate alınarak tek kuruluş haline getirilmesini,

c) Gazetelerin yayın politikasından, fikir işçilerinin sorumluluğunun bulunması dolayısıyla yönetime katılmalarının sağlanmasını,

d) Sorumsuz yayın yapan basın organlarına karşı sorumlu basın organları ve basın kuruluşlarının, zamanında kamuoyunu aydınlatmalarını,

e) Basın özgürlüğünü zedelememek şartı ile gazete sahipliğinin bir disiplin altına alınmasını,

f) Basın ilân rejiminin, sorumsuz basının sayısını artırıcı yönde olduğu saptanarak, bu sakıncaları önlemek için bu kuruluşun yeniden düzenlenmesini”, savunmuştur.

Ayrıca raporda “gazetecilerin birinci görevinin habercilik olduğu dikkate alınarak, kamuoyuna sunulan haberlerin tarafsız ve objektif olması” gerektiği vurgulanarak o günkü basında görülen olumsuzluklar hakkında şu görüşler yer almıştır:

“a) Aynı olayların çeşitli basın organlarında ayrı şekillerde verildiği Komisyonca saptanmış, bu davranışın okuyucunun basına olan saygınlığını yitirmesine neden olabileceği gibi, basının da habercilik görevini kötüye kullandığı görüşü benimsemiştir.

b) Bu durum gerek basın özgürlüğüne gerekse basın ahlâkına ters düşmektedir.

c) Gazetelere verilen doğru haberlerin bazen tahrifata uğradığı ve habere uymayan başlıklarla yayınlandığı saptanmıştır. Bu durum birtakım teknik nedenlerle mazur gösterilemez.

d) Gazete, eğilim ve görüşlerini, haberlerle değil, makaleler yolu ile kamuoyuna vermelidir.

e) Uydurma habercilik konusunda, yalnız basın kuruluşlarınca değil, bütün basın mensupları tarafından yerilecek bir ortamın yaratılmasına çalışılmalıdır.

f) Haberi tahrif edilerek yayınlanan gazeteciye “meslek onuru koşulu” tanınmalı, yayın organı, ağır tazminatla cezalandırılmalıdır.”

Kurultayda sunulan bu raporun tartışmaları sırasında bir özdenetim kuruluşuna ihtiyaç duyulduğu delegelerin çoğunluğu tarafından onaylanmış, tartışmalar daha çok özdenetim kuruluşunun gönüllü ya da tüzel kişiliğe sahip bir kuruluş mu olması gerektiği ve meslekî kuruluşların tek çatı altında toplanmasını öngören (b) maddesinin antidemokratik olup olmadığı konusunda odaklanmıştır.

Bu konudaki bütün tartışmalara rağmen, başarısızlıkla sonuçlanan Basın şeref Divânı denemesinden sonra, uzun süre bir özdenetim mekanizmasının kurulması konusunda, kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır. Bunun gerçekleşebilmesi için 80’li yılların sonunu beklemek gerekmiştir. Ülkemizde Basın şeref Divanı adıyla kurulan basının özdenetimi denemesinden sonra oluşturulan ikinci özdenetim kuruluşu faaliyetini sürdürmekte olan Basın Konseyi’dir. 1986 yılında kurulan Konseyin kuruluş çalışmaları ise 1983 yılına kadar uzanmaktadır.

Basın özgürlüğü, bir ülkenin siyasî rejiminin en önemli göstergelerinden biridir. Siyasî rejimin istikrarı veya istikrarsızlığı basın özgürlüğünü birinci dereceden etkileyen bir faktördür. Bu bağlamda Türkiye’de 27 Mayıs darbesiyle başlayan siyasî istikrarsızlık, 12 Mart muhtırası ile yeni bir krizle karşılaşmış, 12 Eylül darbesiyle bu durum bir kere daha demokrasinin askıya alınmasıyla sonuçlanmıştır. Ülkemizdeki bu siyasî istikrarsızlık ve demokrasinin karşılaştığı engeller her zaman basın özgürlüğü açısından da olumsuz sonuçları beraberinde getirmiştir.

12 Eylül 1980 ihtilalinden sonraki dönem de basında magazinleşmenin ve yayıncılıkta sorumsuzluğun had safhaya ulaştığı bir dönem olmuştur. 12 Eylül darbesinin demokratik hak ve hürriyetleri sınırlayan tasarruflarından dolayı siyasî haber ve yazılarına büyük kısıtlamalar getirilen basın daha çok magazin haberlerine ağırlık vermiş, basında müstehcenlik furyası artmış ve masa başında resme göre hazırlanan haberler bu dönemde yaygınlaşmaya başlamıştır.

1982 Anayasası ile birlikte, kitle iletişim araçlarını düzenleyen yasalarda bazı önemli değişiklikler yapılmıştır. Özellikle Radyo-Televizyon Kurumu Yasası ve Basın Yasası bakımından getirilen değişikliklerin ardından yapılan bazı yasa değişiklikleriyle birlikte 27 Mayıs’ın hemen sonrası gündeme gelen basının kendi kendini denetleme konusu da tekrar konuşulmaya başlanmıştır

12 Eylül darbesinden sonra toplum militarist bir hiyerarşi içerisinde yeniden yapılandırılmaya çalışılmaktaydı. Türkiye’de bütün siyasî partiler kapatılmış, üniversiteler Yüksek Öğretim Kurumu’nun kurulmasıyla daha önce sahip olduğu bütün hak ve özgürlüklerini kaybetmişti. Aynı 27 Mayıs darbesi sonrasında olduğu gibi, basında sıranın kendilerine geleceği endişesi baş gösterdi. Hatta bu konuyla ilgili birtakım çalışmaların askerler tarafından yapılmakta olduğu haberleri basın camiasını daha da telaşlandırdı. Gazeteci Mehmet Barlas’ın belirttiğine göre, Siyasî partiler kanunu ve seçim kanununun çıktığı günlerde, Milli Güvenlik Konseyi’nin danışma veya uzman bürolarında basınla ilgili hazır bir metin bulunmaktaydı. Hatta Danışma Meclisi’nin üyelerinden eski bir Kara Kuvvetleri Komutanı, basının kontrolü konusunda bir taslak metnini Danışma Meclisi Başkanlığına vermiş ve basının daha sıkı kontrol edilmesi konusundaki arzusunu ortaya koymuştu.

4 Kasım 1983’de darbenin lideri ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in basınla ilgili yaptığı bir konuşmada, Basın şeref Divanı’ndan bahsederek, Basın Ahlâk Yasasını okuması basın çalışanları için bir işaret olarak algılanmıştı.61 Bu durumda basın çalışanları bir araya gelerek Uluslararası Basın Enstitüsü ile temasa geçmiş ve Basın Konseyi kurulmasıyla ilgili çalışmalara başlamışlardı.

1. Kuruluş Çalışmaları ve Tepkiler

Basın Konseyi’nin kuruluş çalışmalarında başından beri yer alan ve büyük gayret sarfeden kişi Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi’dir. Ekşi, çok önceleri, Basın şeref Divânı’nın fiilen işlevini yitirdiği bir tarihte, 1971 yılında Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın düzenlediği “Basında Oto-Kontrol ve Basın şeref Divânı’nın yeniden Etkili şekilde işletilmesi” konulu bir toplantıda “Basın özgürlüğü adına kötüye kullanmaların ortadan kaldırılması ve özgürlüğün gerçek anlamıyla sağlanması için Basın şeref Divanı’nın tekrar kurulması ve yaşaması önlemlerinin alınması gerektiğini” savunmuş bir gazeteciydi.

Basın konseyi kurma fikri Oktay Ekşi’nin ifadelerine göre 1983 yılında istanbul’da Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) de desteğiyle düzenlenen seçkin bazı yabancı gazetecilerin katıldığı bir seminerde uzun boylu tartışılmıştı. Bu seminerde “Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de basının kendini kontrolü tekrar ele alınamaz mı?” sorusu üzerinde durulmuş ancak Basın Konseyi’nin kurulması fikri meslek içinden gelen engellemeler yüzünden olumlu sonuç vermemişti. 1985 yılı sonunda teori ile pratiğin birleşmesi mümkün oldu ve Oktay Ekşi, Erol Dallı ve Nezih Demirkent’in de bulunduğu bir toplantıda bu fikir tekrar gündeme geldi. Toplantıdan sonra bir taslak hazırlayan Ekşi bunu yakın gazeteci arkadaşlarına dağıttı. Gelen eleştiriler ikinci ve üçüncü taslağı doğurdu. Bu fikri geliştiren Ekşi, 1986 Mayıs’ında 28 gazetecinin katıldığı bir toplantıda hazırladığı taslağı tartışmaya açtı. Bu taslakla “basın konseyi” fikri, fiiliyata geçirilmiş oldu ve böylece özdenetim konusu bir kere daha basın camiasının gündemine girdi.

1986 yılında istanbul’da, Hasan CEMAL, Güneri CIVAOĞLU, Yalçın DOĞAN, Oktay EKŞI, Teoman EREL, Orhan ERINÇ, Yurdakul FINCANCI, Güngör MENGI ve Rauf TAMER’den oluşan dokuz gazeteci bir çalışma grubu oluşturarak, basın kuruluşları ve mensupları ile yaptıkları temaslarda “basın konseyi” kurma düşüncelerini açıklamışlar ve buna ilişkin önerileri toplamışlardı. Çalışma grubu böylece belirlenen bir taslağı 294 basın mensubunun eleştirisine sunarak, bu eleştiriler ışığında “Basın Meslek ilkeleri”ni ve “Basın Konseyi Sözleşmesi”ni saptadı.

Çalışma grubu, Basın Konseyi’nin amacını, “daha özgür, daha saygın bir basına kavuşmak isteyen gazetecilerin, kendi özgür iradeleriyle bir araya gelmelerini sağlayan bir ortak zemine dayanarak, Türk basınının kendi kendini denetlemesi konusunda Batı demokrasisi içindeki ülkelerde başarılı örnekleri bulunan bir sistemi getirebilmek ve yaşatabilmek” şeklinde belirtmiştir.

Basın Konseyi’nin kurulmasına “Türkiye’de zaten basın özgürlüğüyle ilgili birçok problemin olduğu ve basın üzerindeki antidemokratik sınırlamalar ve denetimler kalkmadan, basını ayrıca denetleyecek bir Basın Konseyi’nin gündeme getirilmesi”nin yanlış olduğu gerekçesiyle bazı basın mensubu ve kuruluşları karşı çıkmıştır.

Basın Konseyi’ne karşı çıkanları kuşkulandıran en önemli hususlardan biri de devletin ve hükümetin Basın Konseyi fikrine sıcak bakmalarıydı. Özellikle Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ve Hükümet Sözcüsü Mesut Yılmaz’ın basının özdenetimiyle ilgili beyanlarında bu konuyu ısrarla vurgulamaları ve hükümetin bir bilim adamına bu konuyla ilgili bir çalışma yaptırması kuşkuları yoğunlaştırıyordu* Bu nedenle basının gündeminin basın konseyi kurmak değil öncelikle basın özgürlüğünü engelleyen hususların düzeltilmesi olduğu fikri savunuluyordu.

Konseye karşı çıkanlardan Çetin ÖZEK Basın Konseyi’nin de Basın şeref Divânı örneğinde yaşandığı gibi “siyasî iktidar özgürlüğümüzü sınırlamadan kendimiz sınırlayalım” anlayışı ve telkinleri sonucunda ortaya çıktığını savunarak “Bugün, çağdaş demokratik modellerdeki anlamında ‘özgür haber alma hakkı’ var mı ki özgür basın görevini kötüye kullanmasını güncel ve gündemdeki bir sorun olarak düşünebilsin. Özgürce haber vermek hakkını yerine getiremeyen bir siyasal yapıda, basın esasen ‘gerçekleri haber vermek hakkından da yoksun basın’dır. Bu durumda özdenetim, gerçekleri haber olarak vermekte özgürlüğü sınırlı basının, bir kez de kendi kuruluşunca sınırlandırılması, denetlenmesi anlamına gelir” diyerek “Gündemde olması gereken sorunun özdenetim değil, basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını çağdaş demokratik kurallara uygun bir yasal yapıya ulaştırmak, siyasal iktidarın sınırlama yönelişlerine karşı basın yoluyla düşünce açıklamak özgürlüğünü savunmak” olduğunu vurguluyordu.

Basın Konseyi’ne karşı çıkanlardan İlhami SOYSAL da Konsey’e ve Basın Ahlâk Yasasına karşı çıkmalarının basında ahlâksızlığı savunmak demek olmadığını ifade ederek, “Böyle şeylerin önlenmesi için ülkemizde yeterinden çok yasa varken, özgürlükler bunca daraltılıp kısılmışken, insanlar yazılarından, inanç ve düşüncelerinden dolayı ömür boyu hapislere çarptırılırken, siyasal iktidarlara şirin gözükmek için yapay yasalar yapılmasına ve konseyler oluşturulmasına karşı çıkıyoruz” görüşünü savunmaktaydı.

Basın Konseyi’nin kuruluş taslağındaki bazı teknik konulara yönelik eleştiriler de vardı. Bunlar, “muhabirlerin haberin yayınlanmasında en az etkili kişi olmalarına rağmen cezalandırılmaları”, “Basın konseyi Yüksek Kurulu’nun teşkil tarzı”, “Temsilciler Kurulu’nda işveren kesiminin ağırlıklı olarak yer alması” gibi hususlarla “Basın organı sahibinin, organı adına Basın Konseyi’ne katıldığı zaman, o yayın organının mensupları katılmasalar bile Basın Konseyi’nin haklarında karar verebilmesi” gibi konulardı.

Basın Konseyi’nin kuruluş çalışmaları sürerken, tartışmalar da genişliyordu. Basın Konseyi’nin sarı basın kartı sahibi gazetecilere Konsey’e katılmaları için “Basın Konseyi Sözleşmesine Katılım” belgesi göndermesi üzerine Türkiye Gazeteciler Sendikası, üyelerine çağrı yaparak, Konsey’e karşı olduklarını bildirdi. Ardından Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Foto Muhabirleri Derneği de aynı doğrultuda bir karar alarak üyelerine “Konsey’e katılmama” çağrısı yaptı.

Konseyin kuruluş girişimlerinin yoğunlaştığı dönemde Güneş gazetesinde yayınlanan bir karikatür bir kısım basın mensubunun Basın Konseyi’ne bakışını yansıtması bakımından anlamlıydı. Karikatürde basın iki el olarak resimlenmiş, ellerden biri yazı yazmaya çalışırken diğer el de onu tutarak engel olmaya çalışmaktaydı.

Oktay EKŞI ve Çalışma Grubu ise Türkiye’de basın özgürlüğünü gerçekleştirmek ve daha özgür, daha saygın bir basın meydana getirmek için Basın Konseyi’nin kurulması gerektiğini savunarak, bu doğrultuda çalışmalarını yürüttüler. Bu maksatla Çalışma Grubu Basın Konseyi’yle ilgili birçok soruyu aydınlatan bir de broşür hazırlayarak gazetecileri bilgilendirdiler.

Bu broşürde Basın Konseyi ile ilgili tartışmalı bazı konulara da açıklık getiriliyordu. Örneğin, “Basının yeterince özgür olmadığı bir dönemde bir de Basın Konseyi kurarak onu yeni kurallarla sınırlamaya çalışmanın Basın Konseyi’nin özgürlükçü olduğu iddiasına aykırı olup olmadığı” sorusuna karşılık “Basın Konseyi’nin kurulmasının mevcut kısıtlamaların ortadan kaldırılması amacıyla mücadele edebilmesi için gerekli olduğu” vurgulanıyor ve konseyin sadece “kendisine, okuyucusuna ve mesleğine saygısı olan her gazetenin ve gazetecinin esasen saygı gösterdiği ve benimsediği kuralları yazılı hale getirmekle kaldığı” savunuluyordu.

Broşür, “Basın Özgürlüğü tam olarak sağlansa, Basın Konseyi de ondan sonra kurulsa daha iyi olmaz mı?” sorusunu ise “Bu soru ‘önce genel grev hakkı sağlansa da sendikalar ondan sonra kurulsa daha doğru olmaz mı’ mantığı ne kadar yerinde ise ancak o kadar isabetli görünüyor.” biçiminde yanıtlıyordu.

“Basın Konseyi, gazeteleri veya gazetecileri cezalandıracak mı?” sorusunu ise broşür “Hayır. Basın Konseyi’nin kimseyi ‘cezalandırmak’ gibi bir yetkisi olmayacak. Basın Konseyi bir şikâyeti yeterince inceledikten sonra üç karardan birini verecek. Ya şikâyeti yersiz bulduğunu, ya da ilgili gazete ve gazeteci hakkında uyarma kararı aldığını, veya gazete ya da gazeteci meslek ilkelerini ağır bir biçimde ihlal etmişse kınamaya karar verdiğini açıklayacak.” biçiminde yanıtlıyordu.

Çalışma Grubunda bulunan Yalçın DOĞAN Basın Konseyi’nin kuruluş çalışmalarında “Basın özgürlüğünün korunması, her türlü denetime karşı çıkacak, siyasal iktidarların gölgesinden sıyrılacak özgür bir basının oluşturulması ve kendi sorunlarını çözen bir basının yerleşmesi” temel amaçlarının gözetildiğini belirtiyor ve Konsey’in “sokaktaki insanların onurunu koruyacağı gibi, toplumdaki kurumların çıkarını gözeteceği kadar, işin fiilen içinde olan her düzeydeki gazeteci, muhabir, yönetici ve yazarın da haklarını kimseye kaptırmayacağını, ceza yağdıran değil, tersine zaman zaman alacağı kararlarla siyasal iktidara ve toplumdaki diğer kurumlara karşı ağırlığını duyuran saygın bir kuruluş olacağı”nı ifade ediyordu.64

Okay Gönensin ise Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, “Basının kendi üstüne düşünmesi, özgürlüğünü ve saygınlığını daha güçlü savunabilmesi için geniş katılımlı bir Basın Konseyi önemli bir imkân olabilir” görüşünü savunuyordu.

2. Basın Konseyi’nin Kuruluşu

Basın Konseyi’nin Mayıs 1986’da “Basının Sorunları” üzerine konuşmak için toplanan 28 gazetecinin bir araya gelmesiyle başlayan çalışmaların ürünü olduğunu daha önce belirtmiştik. Bir buçuk yıl devam eden Çalışma Grubu’nun çabaları sonucunda 6 şubat 1988 günü Konsey fiilen kuruldu.

Bu tarihte toplanan Temsilciler Kurulu üçü okuyucu kesimini temsil eden 9 kişiyi Yüksek Kurul’a seçmiş ve ardından, Basın Konseyine katılan basın organları temsilcilerini belirlemiştir. Böylelikle Basın Konseyi Yüksek Kurulu oluşturulmuş ve ilk toplantısını 12 Mart 1988 günü yaparak Başkanlığa Prof. Faruk EREM’i, ikinci başkanlığa gazeteci Oktay EKŞI’yi getirmiştir. Genel Sekreterlik görevi de tam gün çalışacak bir yenisi bulununcaya kadar Ekşi’ye verilmiştir.

Ancak Prof. Faruk Erem’in başkanlığı uzun süreli olamadı. Başkan Erem, Mayıs 1988’de sağlığının bozulduğunu bildirerek, Konsey Başkanlığından çekilmek istedi. Bu isteğinin Yüksek Kurul tarafından kabul edilmemesi üzerine görevde kalan Erem, daha sonra basından gelen Basın Konseyi Başkanlığını basın dışından bir hukukçunun yürütmesiyle ilgili eleştiriler ve bazı davalarda avukat olarak görev yapması nedeniyle “istifaya davet edilmesi” üzerine Konsey Başkanlığından istifa etti.* Erem’in istifasıyla boşalan Başkanlığa Oktay EKŞI, ikinci başkanlığa ise Doğan HEPER seçildi. Genel sekreterlik görevini de Heper vekaleten üzerine aldı.

Basın Konseyi Mart 1988’de yapılan toplantısında çalışma stratejisini şu şekilde tespit etti:

Basın Konseyi öncelikle basın özgürlüğünün gerçekleşmesi yönünde mücadele vermelidir. Böylece Konsey’in basın özgürlüğünü daha da kısıtlamayı amaçlayan bir kuruluş olacağı yolundaki propagandaların gerçeğe uymadığı da kanıtlanacaktır.

Basın Konseyi bu görevi yaparken “bağımsız” yapısından hiçbir şekilde ödün vermemelidir.

Bağımsızlıktan ödün vermemenin temel koşullarından biri sağlam bir gelir kaynağı bulmak, bağımsızlığı ilelebet korumanın temel koşulu da bulunan bu kaynağı hem Basın Konseyi’ne en fazla yararlı olacak yönde, hem de bu kaynağı sağlayanları memnun edecek şekilde -tam bir dürüstlük içinde-harcadığımızı göstermektir. O nedenle gelir ve gider hesapları her an her isteyene açık, her an herkes tarafından denetlenebilir şekilde tutulmalıdır. Bu, düzenli bir muhasebeleşmeyi zorunlu kılarken sağlanan gelirlerin herhangi bir kişinin elinde veya hesabında kalmamasını gerektirir.

Basın Konseyinin yasalar açısından geçerli bir muhasebe sistemine sahip olabilmesi, gelir ve giderlerini herkese açık ve yasalara uygun bir şekilde gerçekleştirebilmesi için “sözleşme” ile doğmuş bir yapıdan farklı olarak bir tüzel kişiliğe ihtiyacı vardı. Bu nedenle bu ihtiyacı karşılamak için 9 Ağustos 1988 günü Basın Konseyi ile Dayanışma Derneği kuruldu. Böylece Konsey sözleşme ile yapılandırılmış bir kuruluş olarak, dernekler kanununun ve bir tüzel kişiliğin üzerinde oluşabilecek yasal baskılardan kendini korumuş oluyor, yan kuruluşu olan Basın Konseyi ile Dayanışma Derneği adıyla kurduğu dernekle de bir tüzelkişilik olarak gelirini, giderini, harcamalarını kontrol edebilme imkânını elde ediyordu. Dernek daha sonra Basın Konseyi ile Dayanışma Vakfı’na dönüştü.

3. Konsey’in Yapısı ve Basın Meslek ilkeleri

Basın Konseyi sözleşme ile kurulmuş, dernek ve vakıf gibi hükmi şahsiyeti bulunmayan bir kuruluştur. Meclis çoğunluğunun veya hükümetin çıkaracağı yasalarla veya kararnamelerle, vakıf veya dernek gibi kuruluşlara müdahale edebileceği düşünüldüğünden dolayı sözleşme ile oluşturulmuştur. Basın Konseyi şu iki organdan oluşmaktadır:*

Basın Konseyi Üyeler Kurulu (BKÜK)

Basın Konseyi Yüksek Kurulu(BKYK).

Basın Konseyi’nin bir Genel Sekreteri ve Genel Sekreter’e bağlı, elemanlardan oluşan bir bürosu bulunmaktadır.

Basın Konseyi Üyeler Kurulu: Basın Konseyi Üyeler Kurulu, Basın Meslek ilkeleri ve Basın Konseyi Sözleşmesi’ni imzalamış olan; Basın Kartı sahibi veya yazılı bir sözleşme ile çalışan gazetecilerle, sözlü, yazılı, görüntülü basın ve yayın organlarının sahipleri veya genel müdürleri veya temsilcilerinden, gazetecilik işkoluna mensup işçi ve işveren sendikalarının başkanlarından veya temsilcilerinden, basın mensuplarını temsil eden derneklerin ve bu nitelikte dernekler arasında kurulmuş birlik, federasyon veya konfederasyonların başkanlarından veya temsilcilerinden, katılım belgesi imzalama şartına bağlı olmaksızın; Türkiye Barolar Birliği Başkanı veya Birlikçe gönderilen temsilciden, en çok üyeye sahip işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarının başkan ve temsilcilerinden, iletişim Fakültelerinin dekanları veya temsilcilerinden ve okuyucu kesimini temsilen de Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafından seçilen 3 kişiden oluşmaktadır.

Basın Konseyi Üyeler Kurulu, kendi arasından 6 basın mensubu ile 6 basın dışı üyeyi Basın Konseyi Yüksek kurulu’na seçmektedir. Basın Konseyi Üyeler Kurulu yılda bir kez Konsey Başkanının başkanlığında toplanır ve Genel sekreter tarafından Konsey’in çalışmaları hakkında Kurula bilgi sunulur.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu: Basın Konseyi Yüksek Kurulu da şu üyelerden oluşmaktadır:

Basın Konseyi Üyeler Kurulu’nca 6’sı basın mensubu, 6’sı basın dışından olmak üzere seçilen 12 üye,

Günlük net satış ortalaması 100 binin üstündeki basın organlarının sahipleri veya belirleyecekleri, en az 10 yıldan beri Basın Kartı taşıyan ve faal gazetecilik yapan bir temsilci,

Günlük net satış ortalaması 100 binin üstünde olan yazılı basın organlarından en az 5’ine veya ulusal çapta yayın yapma iznine sahip sözlü veya görüntülü en az iki basın organına makul bir bedel karşılığında, kendi ürettiği yazılı, sesli veya görüntülü haberlerle servis yapan ajanslarının sahipleri veya belirleyecekleri en az 10 yıldan beri Basın Kartı taşıyan ve faal gazetecilik yapan bir temsilcisi,

Ulusal çapta yayın yapma iznine sahip sözlü ve/veya görüntülü basın organlarının sahibi, genel müdürü veya temsilcisi,

Basın Meslek ilkeleri ve Basın Konseyi Sözleşmesi’ne katılan basın kuruluşlarından, Basın Kartı taşıyan en çok üyeye sahip üç Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanı veya Yönetim Kurulu’nca seçilen temsilcisi,

En çok üyeye sahip Gazeteciler Sendikası’nın Başkanı veya Yönetim Kurulu’nca seçilen temsilcisi,

Basın işverenlerini temsil eden dernek veya sendikalardan (yazılı, sözlü ve görüntülü basın organlarının sahiplerini temsil eden ayrı dernekler varsa her biri ayrı kategori sayılır) Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nca belirlenen kuruluşun Başkan veya temsilcisi.

Yüksek Kurula üye gönderen gazete, radyo, televizyon ve ajanslar arasında aynı yayın grubuna dahil olanların yalnız biri üye gönderme hakkını kullanabilirler.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyeleri, kendi aralarında gizli oyla bir Başkan ve bir ikinci Başkan seçer. Basın Konseyi’ni Başkan temsil etmekte, Başkanın bulunmadığı zamanlarda ise ikinci Başkan o da yoksa Genel Sekreter temsil yetkisini kullanır. Konsey, gazeteciler arasından bir Onur Başkanı da seçebilir.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nun görevleri şunlardır:

İletişim (Basın) özgürlüğünün genişlemesine ve gerçekleşmesine çalışmak ve basının saygınlığını korumak.

Basın mesleğinin, ahlâka aykırı özel çıkarlara alet edildiğine ilişkin olarak yazılı, sözlü, görüntülü basına topluca yöneltilen iddiaları başvuru beklemeden araştırmak.

Halkın gerçekleri öğrenme hakkına ve iletişim (basın) özgürlüğüne yönelik tehditleri izlemek, değerlendirmek ve gereğinde Üyeler Kurulu’nu toplantıya çağırmak.

Yayın öncesinde ve yayına ilişkin meslek uygulamaları hakkındaki şikâyetleri karara bağlamak.

Katılma belgesinin yöneticiler tarafından kabul edildiği bir basın organında çalışanlardan; basın mesleğini ahlâka aykırı özel çıkarlara alet edenlerin, basının saygınlığını zedeleyici nitelikteki yayınlarda ısrarı alışkanlık haline getirenlerin, —varsa— Basın Konseyi ile ilişkilerini kesmek.

Üye basın kuruluşlarına, Basın Konseyi Genel Sekreteri’yle yakın ilişki içinde çalışmak üzere, kurulu oldukları yörede, Basın Konseyini temsil yetkisi vermek ve bunların görev alanlarını belirlemek.

Basınla ilgili araştırmalar yapmak ve yayınlamak.

Basın Konseyi Sözleşmesi’nin verdiği ve Yüksek Kurul’un oy birliğiyle uygun gördüğü diğer görevleri yerine getirmek.

Basın Meslek ilkeleri: Basın Konseyine üye olan basın kuruluşlarının uymak zorunda oldukları ve uyacaklarına dair taahhütte bulundukları Basın Meslek ilkeleri şu şekilde düzenlenmiştir:

“iletişim özgürlüğünü ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşulu sayan biz gazeteciler:

Kanun koyucunun veya öteki kurum ve kişilerin, iletişim Özgürlüğünü kısıtlamalarına, her zaman ve her yerde karşı çıkacağımıza kendi özgür irademizle söz vererek;

iletişim Özgürlüğünü, Halkın Gerçekleri Öğrenme Hakkı’nın bir aracı sayarak;

Gazetecilikte temel işlevin gerçekleri bulup, bozmadan, abartmadan kamuoyuna yansıtmak olduğunu gözönünde tutarak;

Basın Konseyi’nin kendi çalışmaları üzerinde hiçbir dış müdahaleye izin vermeme kararlığını vurgulayarak;

Yukarıdaki bölümü de içeren Basın Meslek ilkeleri’ne uymayı, sözünü ettiğimiz temel inançlarımızın bir gereği saydığımızı, kamuoyu önünde açıklarız.Yayınlarda hiç kimse, ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dinî inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.

Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlâk anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz.

Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlâka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.

Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.

Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.

Soruşturulması gazetecilik imkânları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz.

Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz.

Bir basın organının dağıtım süreci tamamlanmadan o basın organının özel çabalarla gerçekleştirdiği ürün, bir başka basın organı tarafından kendi ürünüymüş gibi kamuoyuna sunulamaz.

Ajanslardan alınan özel ürünlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilir.

Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse “suçlu” ilân edilemez.

Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez.

Gazeteci, kaynaklarının gizliliğini korur. Kaynağın kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik vb. nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır.

Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır.

Şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınılır.

İlân ve reklâm niteliğindeki yayınların bu nitelikleri, tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtilir.

Yayın tarihi için konan zaman kaydına saygı gösterilir.Basın organları, yanlış yayınlardan kaynaklanan cevap ve tekzip haklarına saygı duyarlar.”

4. Konseye Başvuru Yöntemleri

Ülkemizde Basın Konseyi ve çalışma yöntemleri kamuoyu tarafından yeterince bilinmemekte ve bu nedenle başvuru gereği kadar fazla olmamaktadır. Yazılı, sözlü veya görüntülü basında, yani gazete, dergi, radyo, televizyon veya haber ajanslarında Basın Meslek ilkelerini ihlal eden bir yayından dolayı, yayına muhatap ve mağdur durumda olan herkes Basın Konseyi’ne başvurma hakkına sahiptir. Bunun için Konseye bir şikayet dilekçesi vermesi yeterlidir.

Basın Konseyi’nin şikâyetleri karara bağlama usulleri Basın Konseyi Sözleşmesi’nde belirtilmiştir. Basın mensubu veya basın organı hakkındaki şikâyetler hakkında Basın Konseyi Yüksek Kurulu karar vermektedir. Basın Konseyi Yüksek Kurulu, gazete, dergi, televizyon, radyo ve son dönemde internet sitelerindeki yayınlarla ilgili başvuruları karara bağlamaktadır.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu, basın mensupları ve basın organları hakkındaki başvuruları, Basın Meslek ilkeleri’nin “meslekî uygulamaları” içeren 16 maddesiyle ilgili çerçeve içinde değerlendirir. Fakat basın mensuplarının başvuruları bu kayda tâbi değildir.

Basın Konseyi’nin verdiği kararlar vb., kimse için borç doğurmaz, tazminat talebinde dayanak olarak kullanılamaz, bir akdin feshi için gerekçe teşkil etmez. şikâyetler en çok iki ayda karara bağlanır.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu’nun meslekî uygulamalarla ilgili bir şikâyeti ele alması için, hakkında yapılan yayın nedeniyle konuya taraf olan kişinin yazılı başvuruda bulunması gerekmektedir. Basın organı veya gazetecinin, kendisi hakkında haksız bir suçlamada bulunulduğunu ileri sürerek, Basın Konseyi’ne başvurması mümkündür.

Daha önce başvuruları kabul etmek için gerekli olan, yargı yoluna başvurmayacağına dair vaat mektubunun verilmesi zorunluluğu 2000 yılındaki Basın Konseyi Üyeler Kurulu toplantısında kaldırılmıştır.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu, yayını üzerinden 2 aydan fazla süre geçmiş bulunan şikâyetleri görüşmemektedir. Yayında adından açıkça söz edilmese bile, kimliği okuyucularca kolaylıkla teşhir edilebilecek olanların başvurusu da dikkate alınmaktadır.

Basın Konseyi’ne başvuran kişinin şikâyetinin gerekçesini yazıyla, açık bir biçimde ifade etmiş olması, varsa gerekli belgeleri şikâyet yazısına eklemesi şarttır. Basın Konseyi Yüksek Kurulu, bunun dışındaki konuları da dikkate alıp almama hususunda ayrıca karar vermedikçe, o konuları tartışmaz.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu en çok iki görüşmede karar verilmesini mümkün kılacak şekilde hazırlanmış olan (ilgili tarafların görüşleri alınmış, gerekli kanıtlar toplanmış ve varsa tanıkların beyanları tespit edilmiş) dosyalar üzerinde görüşme yapar. Basın Konseyi Yüksek Kurulu gerekli görürse ilgilileri dinler, tanık çağırır.

Genel Sekreter veya Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafları uzlaştırmak suretiyle başvuruyu sonuçlandırabilir. Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafların rızasını alırsa ve gerekli görürse, uzlaşılan konu hakkında kamuoyuna bilgi sunar.

Basın Konseyi’nin yaptırımları manevîdir. Kararın ağırlığına göre Basın Konseyi Yüksek Kurulu, basın mensupları ve basın organları hakkında “şikâyeti yersiz bulma”, “uyarma” veya “kınama” kararı alabilir. Ancak basın mensuplarının veya basın organlarının meslek dışındaki kişilerle ilgili başvuruları hakkındaki kararlar farklı olabilir.

Bu kararların etkinliğinin az olması nedeniyle Konsey 31 Ekim 1995 tarihinde Olağanüstü Temsilciler Kurulu kararıyla yeni bir yaptırım şeklini kabul ederek “Basının saygınlığını düşürücü nitelikte yayınlarında ısrarı alışkanlık haline getirenlerin bu kurul ile ilişkilerini kesmek” şeklinde bir madde ekleyerek, kararların etkinliğini arttırmayı hedeflemiştir.*

Konsey genelde başvuruları uzlaşmayla sonuçlandırma amacındadır. Bu konuda Konsey Genel Sekreteri’nin temel görevi, başvuruyla ilgili konuyu barışçı bir sonuca ulaştırmaktır. Genel Sekreter, bu amaçla taraflar arasında temaslarda bulunur ve bunu makul bir süre içinde sonuçlandırır. Genel sekreter, bu süre içinde taraflar arasında barışçı bir çözüm sağlayamazsa dosyayı, kendi çalışma, temas ve tavsiyelerini de ekleyerek bir rapor halinde Konsey Yüksek Kurulu’na sunar.

Konsey tarafından alınan kararlar gerekçeleriyle açıklanır ve yayınlanmak üzere faks ve ve elektronik posta yoluyla ajanslara, basın yayın organlarına internet haber siteleri, gazeteci örgütleri, iletişim fakülteleri ve gazetecilere , bilgi edinmeleri için de aynı kurulun üyesi diğer kuruluşlara gönderilir.

5. Basın Konseyi’nin Çalışmaları

Diğer ülkelerdeki özdenetim kuruluşlarına göre henüz genç bir kuruluş olan ve yakın bir zamanda kurulan Basın Konseyi’nin bu süre içinde kendini topluma ve basına kabul ettirebilmek için gerçekleştirdiği faaliyetlere göz atmak gerekir.

Basın Konseyi gerek basın mensupları, gerekse basın kuruluşları arasından üye sayısını hızla artırarak Türk medyasının çoğunluğunu temsil eden bir kuruluş olma yoluna girmiştir.

Basın Konseyi kurulduğu ilk yılda daha çok basın özgürlüğü kavramı üzerinde durdu. Bu kavramın genellikle ifade edildiği gibi “izin almak zorunda olmaksızın gazete (dergi vb.) yayınlama hakkı”, veya “siyasî iktidarı eleştirme hakkı” şeklinde görülmesinin yanıltıcı olacağı, basın özgürlüğünün “halkın gerçekleri öğrenme hakkı”nın bir devamı olması gerektiğini savundu. Bu konuda çeşitli toplantılar ve seminerler düzenledi.

Basın Konseyi, 1982 Anayasasının basın özgürlüğünü kısan hükümlerini değiştirmek için çalışmalar başlattı. Hangi maddelerde ne gibi değişikliklerin yapılması gerektiğini gösteren somut öneriler hazırladı. Bu öneriler bir paket halinde parlamentoya, iktidar ve muhalefet partilerinin görüşlerine sunuldu. Konsey, yeni radyo televizyon düzeni konusundaki görüşlerini hükümete, kamuoyuna ve ilgililere iletmek için bir Radyo Televizyon yasa tasarısı hazırladı.

Konsey’in aldığı bir kararla 11 Eylül 1989 gününden itibaren Basın Konseyi’ne üye olan basın organları künyelerine “Bu gazete (ajans, dergi) Basın Meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir” şeklinde bir ibareyi yayınlamaya başladılar.

Basın Konseyi 19 Haziran 1991’deki toplantısında, Konsey Sözleşmesindeki son değişiklikleri dikkate alarak, bazı üye cemiyetlere kurulu oldukları yörede Konsey’i temsil yetkisi verdi. Yüksek Kurul, ilk aşamada Basın Konseyi’ni temsil yetkisinin sarı basın kartlı üye sayısı en az 40 olan gazeteciler cemiyetlerine verilmesini kararlaştırdı. Bu çerçevede Antalya Gazeteciler Cemiyeti, Bursa Gazeteciler Cemiyeti, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti, Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti, izmir Gazeteciler Cemiyeti, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’ne kendi yörelerinde Basın Konseyi’ni temsil yetkisini tanıdı.

Basın Konseyi, yurtiçi faaliyetlerinin yanısıra uluslararası faaliyetler de gerçekleştirdi. Basın Konseyi yurt dışındaki basın konseyleriyle temasa geçti. 18-20 Kasım 1989 tarihleri arasında Kuala Lumpur’da (Malezya) yapılan ikinci Uluslararası Basın Konseyleri Konferansı’na katıldı. ingiliz Basın Konseyi ve ilgili diğer kuruluşlarıyla temasa geçildi.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu 17 Ekim 1990’da kuruluş çalışmaları sürdürülen Dünya Basın Konseyleri Birliği’ne katılma kararı aldı. Yeni Delhi’de 22 Ekim 1992 tarihinde başlayan ve 24 Ekim 1992 günü akşamına kadar devam eden Basın Konseyleri ve Benzeri Kuruluşlar Üçüncü Uluslararası Konferansı’nda alınan kararla Dünya Basın Konseyleri Birliği kuruldu. Konferansa katılan Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, hem kurucu üye sıfatıyla yeni Birliğin Ana Sözleşmesini imzaladı hem de yapılan seçimde Birliğin Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi ve Başkan Yardımcılığına getirildi. Konferansta ayrıca Basın Konseyi’nin “kalem tutan güvercin” ambleminin Dünya Basın Konseyleri Birliği tarafından da benimsenip kullanılmasına karar verildi.

Konsey, sınırötesi yayınlar için de bir özdenetim mekanizması kurulması konusunu tartışmaya açtı. Bunun için 1996 yılının 15-17 Mart tarihlerinde istanbul’da yapılan “Sınırötesi Yayınlar” konulu yuvarlak masa toplantısıyla konuya uluslararası bir boyut getirmeye çalıştı.

Basında Uzlaşma Deklarasyonu: Basında Uzlaşma Deklarasyonu, yazılı, sözlü ve görüntülü basının meslek ahlâkı ilkelerine uymaması, ve kendi aralarındaki özdenetimi sağlama konusunda başarılı olamamasından kaynaklanan ve beşinci bölümde daha geniş bahsedeceğimiz nedenlerden dolayı basın ve yayın kuruluşlarının bir araya gelerek onaylanan metnin imzalanmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu deklarasyonun ömrü uzun süreli olmamasına rağmen, o dönemdeki gazeteler ve özel televizyonlar arasındaki şiddetli kavgayı bir süre durdurmuştur.

1993 yılının son aylarında hızlanan promosyon savaşlarıyla birlikte rakip basın kuruluşları birbirlerine karşı çirkin saldırılarda bulunmuşlardır. Hem ticarî kurallara, hem ahlâka, hem de basının kendi geleneklerine aykırı olan bu durumdan bireyler de paylarına düşeni almıştı. Öyle ki okuyucu ve izleyiciler hangi gazete patronunun hangi etnik ve dinsel kökenden geldiğini, hangi gazete patronunun “psikopat ve sapkın eğilimler” içinde olduğunu, kimlerin özel hayatlarında hangi “yakışıksız ilişkileri kurduklarını” gazete ve televizyonlarda haber olarak seyretmek zorunda kalmışlardı. insanlar peşinen suçlu kabul edilerek gazete sayfaları ve televizyon ekranlarında yargısız infaza tabi tutulmuşlardı. Kişilerin özel hayatlarına fütursuz ve sorumsuzca girilmişti. Bu durum medyaya ve güvenilirliğine büyük zarar vermeye başlamıştı.

“Basında Uzlaşma Deklarasyonu” medyanın halkın nazarında güven kaybettiği böyle bir ortamda imzalandı. Basında Uzlaşma Deklarasyonu fikrinin sahibi olan Sabah gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu, deklarasyonun imzalanmasından bir gün önceki yazısında, “Kamuoyunun; basının kendi arasındaki ticarî çekişmenin gazetelerin birinci sayfalarına, başyazılarına kadar, hem de oldukça sert bir üslupla taşınmasından rahatsız olduğu bir gerçek” diyerek Basın Konseyi’nin basındaki bu çekişmeleri ele alacağı bir toplantı düzenleyeceğini belirtmiş ve “Basın özgürlüğüne zarar vermeyecek her türlü uzlaşma metnine şimdiden imza atacağımızı peşinen ilan ediyoruz”* diye yazmıştı.

Uzlaşma Deklarasyonu 31 Ocak 1994’te imzalandı. Uzlaşma Deklarasyonu gazetelerde genelde “Basında Uzlaşma” başlığıyla verilirken Cumhuriyet gazetesinde “Medya kağıt üstünde uzlaştı” şeklinde verildi. Basında Uzlaşma Metnini 10 basın kuruluşu, ajans ve televizyon kuruluşu ile Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyeleri imzaladı.* Bu uzlaşma metniyle medya kuruluşları “belirli noktalarda sınırlayıcı” ve “ilkelere uygun hareket etme” konusunda anlaşmaya vardı. Basın Konseyi’nin çağrısı üzerine bir araya gelen medya temsilcileri, okuyucuları rahatsız eden bazı konularda, belirli ilkelerde mutabık kalmak üzere bir uzlaşmayla deklarasyonu imzaladı. Deklarasyon’da dikkati çeken şu hususlar yer alıyordu:

“Yazılı, sözlü ve görüntülü basın (medya) dünyamızı kendi alanlarında temsil yetkisine sahip biz aşağıda imzası bulunan gazeteciler, Basın Konseyi’nin çağrısı üzerine biraraya gelerek üzerinde uzlaştığımız ilkeleri kamuoyuna saygı ile arzederiz:

— Halkın doğru haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı varlığımızın birinci nedenidir. Bu, aynı zamanda demokratik sistemin varlığının da temel şartıdır.

— Türk basını son yıllarda Türk toplumunu derinden sarsan birçok karanlık olayı ve yolsuzluğu su yüzüne çıkarmada şerefli bir görevi yerine getirdiğinin bilincindedir. Bu görevin basın dünyamıza sağladığı saygısızlığın, meslek içi kavgalar, çekişmeler ve karalamalarla bozulmaması için gereken dikkati göstermek hepimizin görevidir.

— Bir kamu müessesesi olan gazetecilik mesleğinin, ahlâka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilmesi kesinlikle karşı olduğumuz ve olacağımız bir husustur.

— Yayınlarımızda hiç kimseyi ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi ve dinî inançları nedeniyle kınamaya hakkımız olmadığına inandığımız,

— şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınacağımız;

— insanların özel hayatına ve insanlık onuruna saldırı, hakaret ve iftira gibi davranışları kendi iç denetim mekanizmalarımız yoluyla önleyeceğimiz veya düzelteceğimiz; hukuk devletinin temel ilkelerine ve masumiyet karinesine özen göstereceğimiz,

— Kendi aramızdaki rekabeti ürün kalitesi dışına çıkarmayacağımız;

Birbirimizin promosyon kampanyaları konusunda kötüleme yoluna başvurmayacağımız;

Birbirimiz hakkında kamuoyunun bilmesi gereken ve haber niteliği taşıyan bilgileri vermeye devam edeceğimiz;

— Yanlış yayınlardan kaynaklanan cevap ve düzeltme haklarının en hızlı ve en etkili bir biçimde kullanılmasına daha çok özen göstereceğimiz; HERKES TARAFINDAN BiLiNMELiDiR.”

Uzlaşma Deklarasyonu, metni imzalayan basın organlarının ve yöneticilerinin “Son zamanlarda kamuoyunda eleştirilere yol açan ve giderek basın (iletişim) özgürlüğünü istemeyen çevrelere de fırsat verecek hale gelen basın içi gerginliğe son vermeyi, hem mesleğimize, hem de kamuoyuna karşı bir borç saymaktayız. Çağdaş demokrasi ve ülkemizin özel şartları, medyaya eskisinden daha önemli görevler yüklüyor. Bu bilinçle sorumluluklarımızı kabulleniyor ve bunların gereğini yerine getirmek için tüm gücümüzü ve olanaklarımızı kullanacağımızı ilân ediyoruz” ifadesiyle bitiyordu.

iyi niyetlerle ve temennilerle imzalanan Basında Uzlaşma Deklarasyonu’nun çok kısa bir süre sonra kağıt üzerinde kalmaya mahkum olduğu anlaşıldı. Yazılı ve sözlü basın arasındaki çirkin kavgalar yeniden başladı. Promosyon kavgaları, basın iktidar ilişkileri, medyanın ekonomik bağlantıları bu kavgaları daha da şiddetlendirdi. Habercilik yapması gereken basın kuruluşları haber konusu haline geldiler. Basın Konseyi’nin Deklarasyona uyulması konusunda birçok kez yaptığı çağrı ve uyarılar da etkisiz kaldı.

Basın Konseyi Kararları: Basın Konseyi şimdiye kadar birçok şikâyeti ele almış, bunların bir kısmını “uzlaşmayla” sonuçlandırmış, bir kısmını da “şikayeti yersiz bulma”,“uyarma” ve “kınama” kararları alarak sonuçlandırmıştır. Basın Konseyi ilk yılını daha çok kuruluş ve tanıtım amacıyla kullanmış, yapılan 20 kadar şikayeti de uzlaşmayla sonuçlandırmaya çalışmıştır. Konsey’in kuruluşundan bu yana aldığı kararların verilen cezalara göre dökümü aşağıda verilmiştir.

1989 Şikayeti Yersiz Bulma 1

Uzlaşma 3

Uyarma 2

Kınama –

Diğer* 20

Toplam 26

1990 şikayeti Yersiz Bulma 6

Uzlaşma 3

Uyarma 1

Kınama –

Diğer 18

Toplam 28

1991 şikayeti Yersiz Bulma 3

Uzlaşma 2

Uyarma 1

Kınama 1

Diğer 14

Toplam 21

1992 şikayeti Yersiz Bulma 15

Uzlaşma 4

Uyarma 5

Kınama 2

Diğer 17

Toplam 43

1993 şikayeti Yersiz Bulma 5

Uzlaşma –

Uyarma 4

Kınama 3

Diğer 1

Toplam 13

1994 şikayeti Yersiz Bulma 9

Uzlaşma –

Uyarma 4

Kınama 4

Diğer 6

Toplam 23

1995 şikayeti Yersiz Bulma 7

Uzlaşma –

Uyarma 6

Kınama 1

Diğer 38

Toplam 52

1996 şikayeti yersiz bulma 4

Uzlaşma 5

Uyarma 9

Kınama 5

ihraç 1

Diğer 18

Toplam 42

Tablolardan da görüleceği gibi Konsey’e yapılan başvurular yıllara göre düzensiz bir seyir izlemektedir. ilk yıllarda görülen “diğer” kısmındaki sayıların yüksekliği büyük oranda o dönemde şikayet edilen basın kuruluşlarının Konsey’e üye olmamasından, bir kısmı da başvurularda gerekli şartların yerine getirilmemesinden, “şikayetin işleme konulmaması”ndan kaynaklanmaktadır. Bu durum Konsey’in tanınmamasından ve Konseye başvuru şartlarının bilinmemesinden dolayı doğal karşılanmalıdır. Sonraki yıllarda Konseye çok fazla başvurunun olmaması da yine aynı nedenden dolayıdır.

II. Basın Konseyi ve Etkinliği

Bir basın konseyinin değeri ve etkinliği için en iyi kıstas konseyin manevî ağırlığıdır. Bir konsey, hükümet, parlamento ve herşeyden önce bizzat basın organlarının saygısını kazandığı zamandır ki, basın ve basın özgürlüğü yararına çalışabilme imkânına sahip olur. Bir basın konseyinin bu seviyeye ulaşabilmesi için seneler süren yorucu ve sabırlı çalışmalara ihtiyacı vardır. Ne bir hükümet ve parlamento ve ne de bizzat basın, basın konseyine bu manevi otoriteyi kazandırabilir. Bu otorite ancak, basın konseyi üyelerinin sorumluluk sahibi, ölçülü ve sabırlı çalışmalarıyla gelişir. Bunun için basın konseyi üyeleri de bütün çalışmalarında, medyanın birtakım kamusal görevleri üstlendiği ve demokratik bir ülkede medyaya tanınan özel haklara karşı, kendilerinin de birtakım görev ve sorumluklar taşıdıkları bilinciyle hareket etmek zorundadırlar.

Bu nedenle Basın Konseyi’nin etkinliği daha çok kamuoyunun, basın kuruluşlarının ve gazetecilerin Konseye sahip çıkmalarına bağlı görünmektedir. Etkisiz, manevî ve ahlâkî yaptırımlarla görev yapmaya çalışan Konsey, gazeteciler ve basın kuruluşlarından destek bulamazsa kuruluş amacı olan özdenetimi sağlayamayacaktır. Çünkü gönüllü bir kuruluş olan ve kanuni yaptırımları olmayan Konsey basın organları ve gazeteciler tarafından kabul görmediği takdirde daha önce başarısızlığa uğrayan Basın şeref Divanı’nın akıbetine uğrayabilecektir.

Basın Konseyi’nin başarılı olabilmesi için saygın, kararları basın organları ve gazeteciler üzerinde etkili olan ve kamuoyunda güven duyulan bir kuruluş olması gerekmektedir. Konseyin etkin olabilmesi ve kurumsallaşabilmesi, bilinçli ve uyanık bir kamuoyuna, sorumluluk sahibi, demokratik ve meslekî ahlâka sahip basın kuruluşlarına ve gazetecilere bağlıdır. Basın Konseyi’nin kararlarının yaptırım gücü ve etkinliği için öncelikle Konseyin medya tarafından kararlarına saygı gösterilen bir kurum olması gerekmektedir. Aldığı kararlar medya tarafından ciddiye alınmalı ve bu kararlardan çekinilmelidir.

Basın Konseyi’nin karar ve yaptırımlarının etkin olabilmesi için önemli bir husus da Konseyin öncelikle ekonomik bağımsızlığına sahip olması meselesidir. Çünkü şu anda Konsey’in gelirlerinin büyük kısmı birkaç büyük medya kuruluşundan gelmektedir. Bu durumda Konsey’in adil ve tarafsız karar vermesi konusunda endişeler ortaya çıkabilecektir. Çünkü bu büyük medya kuruluşlarından birinin maddî desteğini çekmesi Konseyin ayakta kalması bakımından önemli sorunlar ortaya çıkaracaktır. Büyük medya kuruluşlarının Konsey üzerinde nüfuz kurmasını ve kararlarına etki etmesini önlemenin en önemli yolu da bu kuruluşa üye olan gazetecilerin aidatlarından sağlanan gelirin arttırılmasıdır. Çünkü binlerce üyenin aidatını ödemesi durumunda Konsey maddi açıdan hiçbir medya kuruluşuna bağımlı olmayacak ve etki altında olduğu konusunda şüphe ve tereddütlere fırsat bırakmayacaktır.

Basın Konseyi’nin şikayetler üzerine verdiği kararların objektif ve tarafsız olması da kendi geleceği ve güvenilirliği açısından önemlidir. Bu konuda belli yayın gruplarına karşı objektif olmadığı gibi bir izlenim yaratması Konseyin itibarını ve vereceği kararların yaptırım gücünü azaltacaktır.,

Konsey’in kararlarının yaptırım gücünün yüksek olması büyük ölçüde Konsey’in kararlarındaki isabetliliğe ve bu kararlara uyma durumunda olan medya mensuplarına bağlı gözükmektedir. Bu konuda bazı gazetecilerin tutumları ise medya açısından üzüntü vericidir. Konseye üye olan ve sözleşmeye imza atan bazı gazeteciler, kendileri hakkında olumsuz bir karar verildiği zaman bu kuruluştan istifa ederek tepkilerini ortaya koymaktadır. Aslında bu durum, ülkemizde medya mensuplarının, kendi meslektaşları tarafından da olsa “denetime” ve “eleştiriye” pek yanaşmadıkları, kendilerini hiçbir kuruluşun denetim ve yaptırımına tâbi kılmak istemediklerini göstermektedir.

DİPNOTLAR

(*) Bu toplantılardan bazıları şunlardır:

1968 21-24 Mayıs; “Basının Kendi Kendini Kontrolü” semineri,

1971; “Basında Otokontrol ve Basın ?eref Divanının Yeniden Etkili ?ekilde işletilmesi “ konulu toplantı,

1975; Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün düzenlediğ ikinci Basın Kongresi,

1983 22-23 Ocak; “Dünyada Basının Kendi Kendini Kontrol Sistemleri ve Uygulamaları” semineri,

1983; Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın düzenlediğ 19 Mart “Basın Özgürlüğü ve Basının Sorumluluğu” paneli,

1986 26-27 Mayıs; A.Ü. Basın Yayın Yüksek Okulu’nun düzenlediğ “Türk Basınının Sorunları” sempozyumu.

61 Mehmet Barlas, Basında Otokontrol ve Basın Ahlâk Yasasının Olması Gereken Temel ilkeleri, Hürriyet Vakfı Yay., 1983, istanbul, s. 78.

(*) Uğur Mumcu, “Hükümetin 1985 yılında ‘Basın Konseyi’ kurmak için kollarını sıvadığını, bu amaçla eski Basın Yayın Genel Müdürü, Büyükelçi Turgut Tülümen’in Doç Dr. Korkmaz Alemdar’a Basın’ın Kendi Kendini Kontrolü, Dünya’da Bazı Uygulamaları ve Türkiye’deki Durum başlığı ile bir inceleme yaptırdığını” belirtmektedir. Uğur Mumcu, “Basın Birliğ” Cumhuriyet, 29 Temmuz 1986.

62 Çetin Özek, “Truva Atları”, Yeni Gündem, 23-29 Haziran 1986.

63 ilhami Soysal, “Kendin Pişir Kendin Ye”, Milliyet, 18 Haziran 1986.

64 Yalçın Doğan, “Basın Özgürlüğü için Basın Konseyi”, Cumhuriyet, 23.6.1986.

(*) Aslında Hukukçu Prof. Faruk Erem’in Basın Konseyi Başkanlığına gelmesine daha seçildiğ gün tepki gelmişti. Gazeteci Hasan Pulur, Güneş gazetesindeki sütununda Basın Konseyi’nin başına gazeteci olmayan bir kişinin getirilmesini eleştirerek tepkisini “Siz hiç bir hukuk derneğnin başına—dikkat buyurun Baronun başına demiyoruz—hukuk derneğnin başına, bir gazetecinin getirildiğni duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü adamların mesleklerine saygıları vardır. Adamlar mesleklerine sahip çıkarlar” şeklinde dile getirmiştir. Hasan Pulur, “Sahipsiz Basın’ın Konsey Başkanı”, Güneş, 16 Mart 1988.

Sonraki günlerde ise Erem’in o günlerde çok güncel olan bir dolandırıcılık meselesinde avukat olarak görev aldığının ortaya çıkması karşısında Sabah gazetesinden Zafer Mutlu “Basın Konseyi Başkanı’na istifa çağrısı” başlıklı yazısında “Biz Sabah’çılar Basın Konseyi Başkanı’nın Horzum davası sanıklarının avukatları arasında olmasını içimize sindiremiyoruz. Horzum davasında sanıkların avukatları arasında baş köşede oturan Prof. Faruk Erem Basın Konseyi Başkanlığı görevinden derhal çekilmelidir” diye yazmıştır. Zafer Mutlu, Sabah, 3 Ekim, 1988.

(*) Başlangıçta Temsilciler Kurulu’nun (BKTK) da bulunduğu üç organdan oluşan Konsey daha sonra 15 Mart 1997 tarihinde yapılan 10. Olağan Kurulu’nda aldığı kararla Temsilciler Kurulu’nu feshederek yetkilerini Üyeler Kurulu’na devretmiştir.

(*) Basın Konseyi bu madde gereğnce ilk ikazı “yayınlarının daha saldırgan bir üslup ve içerikle sürdürülmüş olduğu” gerekçesiyle Akşam gazetesine yapmış ve “bu tarz yayında ısrar edildiğ takdirde” Konsey’den ihraç edileceğni bildirmişti. Bunun üzerine Akşam Gazetesi Basın Konseyi’ni ağır bir dille suçlayarak, üyelikten kendisi ayrılmıştır.

(*) Zafer Mutlu, “Uzlaşmaya Doğru”, Sabah, 31. 1. 1994.

(*) Basında Uzlaşma Metninin imzalayan kuruluşlar şunlardır: Anadolu Ajansı, TRT, ATV, Kanal D, TGRT, Basın Konseyi, Hürriyet Gazetesi, Türkiye Gazetesi, Milliyet Gazetesi, Sabah Gazetesi, Zaman Gazetesi. Daha sonra bu deklarasyona Show TV de katılmıştır.